TYB'de "Doğumunun 100. Yılında Cengiz Dağcı Anlatıldı
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından her hafta Büyükşehir Belediyesi ve Selçuklu Belediyesi işbirliği ile düzenlenen haftalık programda İsa...
Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi tarafından her hafta Büyükşehir Belediyesi ve Selçuklu Belediyesi işbirliği ile düzenlenen haftalık programda İsa KOCAKAPLAN Kırım’ın Edebi Sesi Cengiz Dağcı başlığı altında bir konuşma yaptı.
TYB Konya Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi yazar Hüzeyme Yeşim Koçak’ın yaptığı takdim konuşmasından sonra kürsüye gelen İsa KOCAKAPLAN TYB’de Cengiz Dağcı’yı anlatmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade etti. Cengiz Dağcı’nın, II. Dünya Savaşında Türklerin yaşadığı drama ve trajediye bire bir tanıklık ettiğini, yazdığı eserlerle Türk Milletine Ruslar tarafından yapılan sürgün ve katliamları dünyaya duyurduğunu söyledi.
Cengiz Dağcı’nın eserlerinde engin bir vatan sevgisi, din sevgisi, derin bir insan sevgisi olduğunu dile getiren KOCAKAPLAN, “Cengiz Dağcı’nın eserleri dünya kalitesinde eserlerdir, verdiği mesajlar evrenseldir. Onun eserlerinde milletleri millet yapan en bariz özellikleri görüyoruz. Vatan sevgisi, din sevgisi ve insan sevgisi. Eserlerinde milli duygular yüksek seviyededir.” Dedi.
DAĞCI’NIN KIRIM’A DEFNEDİLMESİNE AHMET DAVUTOĞLU VESİLE OLDU
Cengiz Dağcı’nın Müslüman mezarlığına gömülmesi için girişimde bulunduğunu ifade eden İsa KOCAKAPLAN bu konuda şunları söyledi: “Cengiz Dağcı 2011’de vefat ettiği zaman Hıristiyan mezarlığına gömülecekti. Müslüman mezarlığına ve İslami usule uygun olarak defnedilmesi için damadına bir mail gönderdim. Karısı Regina’naya Müslüman usulüne uygun olarak gömülmesi için vasiyette bulunduğunu hatırlattım. O zaman Türkiye Gazetesinin Londra muhabiri Mustafa Köker Dağcı ailesini sık sık ziyaret ediyordu. Cengiz Dağcı, ölümünden birkaç sene evvel ağır bir ameliyat geçirmiş. Karısı Regina Mustafa Köker’e, “Mustafa, bu ağır bir ameliyat. Muhtemelen ölür. Ben Hıristiyan’ım fakat o Müslüman. Cenazenin İslami usullere göre defnedilmesine yardımcı olur musunuz? diye sorar. O da yardım edeceğini söyler. Dağcı, vefat ettiği zaman bana da bir mail geldi. Öğrendim ki Hıristiyan mezarlığına defnedecekler. Ben hemen müdahale ettim. Damadının böyle bir vasiyetten haberi yokmuş. O sırada Dışişleri Bakını Ahmet Davutoğlu da araya girerek Cenazenin doğduğu topraklara defnedilmesi için girişimlerde bulundu. Gurzuf’a bağlı doğduğu köy olan Kızıltaş’a defnedildi. Cenazesinde katılmak ve memleketine götürmek bana da nasip oldu.”
KIRIM’I DEMİRPERDE’DEN ÇIKARAN İNSAN
Cengiz Dağcı Kırım’ı 20. Yüzyılda Demirperde’den çıkaran insandır. O bu eserleri yazmasaydı ne Kırımdan haberdar olacaktık ne de Kırım’da uygulanan Kolhoz sisteminden. 1931 yılında çiftliklerine Rus devleti el koymuş ve devletleştirmiş. Kendi topraklarında işçi duruma düşmüşler. Kendi bağlarında çalışmak için Rus hükümetinden izin istemişler. Bir gün babası vaktiyle kendilerinin olan üzüm bağını çapalarken asmanın yapraklarını okşayıp sevmiş ve ağlamış. Bunu gören Rus yetkililer “senin yüreğinde vatan sevgi dolu” diyerek adamcağızı hapse atmışlar. 3 ay hapis yatmış. Çıktıktan sonra Ak Mescit’e taşınmışlar. Babasının mesleği berberlikmiş. Orada berberlik mesleğini icra etmişler. Tuttukları ev bir odadan ibaret… Beş odanın hepsi avluya açılıyor. Tuvaletler ortak. Bir odada 9 çocuk, 2 de anne baba toplam 11 kişi kalıyorlar. Cengiz Dağcı, ortaokulu ve liseyi böyle kalabalık bir ortamda okudu. Enstitüye başladı ve bu esnada oranın yatakhanesinde kalarak ailesinin yükünü biraz olsun hafifletmiş oldu. Ne yazık ki Enstitüyü bitiremeden askere alındı.
Dağcı edebiyata şiirle başlıyor. 1939’da Edebiyat Mecmuasında “Söyleyin Duvarlar” adlı şiiriyle doğum gününün başladığını Yansılar adlı Romanında ifade ettiğini söylüyor. Şiirin hikâyesi Kırım’da Han Saraylarını gezmeye gidiyor, çok duygulanıyor ve bu şiiri yazıyor.1940 yılında askere alınıyor ve Ağustos 1941’de Almanlara esir düşüyor. “Korkunç Yıllar”ı ve “Yurdunu Kaybeden Adam”ı bu yıllarda yazar. 8 ay esir kampında kalıyorlar. -30 derecede bir barakanın içinde kalıyorlar. Her gün yanı başında birkaç kişi donarak ölüyorlar. Bu arada Yahudileri öldürmeye başlarlar. Tabi Türkleri de öldürüyorlar. Yahudileri tanımak için sünnetli olduklarını söylemişler. Türkler de sünnetli olduğu için ayır edememişler ve onları da öldürmüşler. Daha sonra Müslümanların da sünnetli olduğunu öğrenmişler ve öldürmekten vazgeçmişler. Esir kamplarında bulunan Türklerden Türkistan Lejyonu kuruyorlar. Türkistan Lejyonuna seçildikten sonra Cengiz Dağcı’nın durumunda biraz iyileşme oluyor.
1942 Eylül’ünde 2 haftalık bir izin alarak memleketi Kırım’a dönüyor. Kızıltaş’taki evlerine gidiyor. Bu arada kırım Almanların işgalinde. Almanların Türklere uyguladığı zulmü görünce halkın Rus zulmünü arar olduklarını hisseder. Evlerini Ruslara vermişler, Ruslar oturuyor. İznini tamamlayamadan Varşova’ya geri dönüyor.
VARŞOVA’DA REGİNA İLE TANIŞIYOR
1944’te Varşova’ya döndüğü zaman İstasyon’da sonradan eşi olacak olan Regina ile karşılaşıyor. II. Dünya Savaşının bitmesine yakın mülteci kampları kuruluyor. Müslümanların kampı farklı bölgede, Regina’nın kaldığı kamp da Varşova’da. Dağcı, Regina için Varşova’da kalıyor.
Mülteci Kampında Zöhre Karabacak (Zöhre Uyguner)’la tanışıyor. Onun eşi Macit Bey ise Dağcının esir kampından arkadaşı. Müslüman Mültecilerin bir kısmı Türkiye’ye ve diğer Türk beldelerine gidiyor. Cengiz dağcı ise Regina ile beraber Finlandiya’ya, oradan Edinburg’a ve daha sonra II. Dünya savaşında yerle bir edilen Londra’ya gidiyor. Burada eşi ile birlikte lokanta işletmeye başlıyor. Hem lokanta iletiyor hem de daima memleket özlemi çektiği için peş peşe romanlarını yazmaya başlıyor. Cengiz Dağcı Londra’da kaldığı 62 yıl boyunca İngilizce olarak sadece 3 kitap yazıyor. Geri kalan eserlerinin tamamı 21 yılını geçirdiği Kırımla ilgili. Kızıltaş köyü, evi, anne-babası, dedesi, komşuları ve büyükleri ve onların hayatı, memleket özlemi oluşturuyor. Cengiz Dağcı’nın başarısı yaşadığı coğrafyadan çıkarılmasıdır. Yoksa yerinde oturup kalsaydı, memleket hasreti çekmeseydi bu eserleri nasıl yazacaktı. Gurbet hayatı yaşadığı için acılarını, özlemlerini, çektiği çilelerini kâğıda döktü. Eserlerinde görülen “İhtiyar Savaşçı” Cengiz Dağcı’nın ta kendisidir.
ÖMER SEYFETTİN VE TÜRKİYE TÜRKÇESİ
Yurdunu Kaybeden Adam ve Korkunç Yıllar savaş yıllarında yazıldı. Önce Kırım Türkçesi ile yazıyordu. Fakat duygu ve düşüncelerini tam ifade edemiyor. Zöhre Hanım, Ömer Seyfettin’in hikâyelerini, Varlık dergisini daha pek çok eseri Dağcı’ya gönderiyor ve onun ifade zenginliğine ulaşmasına destek veriyor. Türkiye Türkçesiyle yazmaya başlıyor.
Cengiz Dağcı, “Sevdiğim Yalta” adlı şiiri mükemmel bir şiirdir. Müthiş bir ifade zenginliği vardır.
Amerika’da Mc Karter diye birisi. Var. Çıktı 1683’ten beri Balkanlarda 10 milyon Müslüman’ın katliama uğradığını pek çoğunun da yerinden yurdundan edildiğini yazdı. Bu soykırım değil de nedir?
Dağcı dilini kaybetmediği için vatanını kaybetmedi. Biz de onun yazdıklarını okuyacağız ve onu unutmayacağız. Onu daima hatırlayacağız ve yazdıklarını nesilden nesile aktaracağız. Eski Zara Müftüsünün yazdıklarını da unutmayacağız. Balkanlarda yaşanan dramı bize soykırım yaptınız diyenlere hatırlatmalıyız.
Cengiz dağcı büyük insanı şöyle tarif ediyor: Büyük insan yerinden yurdundan edilen değildir. Büyük insan 1985 yılında Kırım’a geri dönenlerdir. Sokaklarda çadır kurup günlerce orada oturanlardır.
20 Ekim 2011’de Cengiz dağcı Kırım’da toprağa verildi. Bedeni değil ruhu sevdiği ve özlemini çektiği toprağına kavuştu. Çok özlediği memleketine… Ayı dağı, Deniz ve ağaçlar…
Konuşma sonunda TYB Konya Şube Başkanı Prof. Dr. Hayri ERTEN konuşmacı İsa KOCAKAPLAN’a günün hatırası olarak bir plaket takdim etti.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.