"Vatandaş! Türkçe Konuş" Sözde Kaldı!
Dil, sözlükte "Anlaşma gayesiyle kullanılan işaretler sistemi, daha çok da sesli işaretler sistemi, konuşma lisanı" olarak tarif edilir. Devletimizin resmi...
Dil, sözlükte "Anlaşma gayesiyle kullanılan işaretler sistemi, daha çok da sesli işaretler sistemi, konuşma lisanı" olarak tarif edilir. Devletimizin resmi dili olan Türkçenin anlamı da "Ural-Altay dil grubunun Altay koluna bağlı dil, Türk dili, Türklerin dili. Türk'e uygun şekilde, yakışacak biçimde, Türk tarzında" şeklinde belirtiliyor. Dilbilimciler; Türkçede 70 bin kelime bulunduğunu ifade ederek, günümüzde bilhassa gençlerin ne yazık ki 4 bin kelime ile konuştuklarını öne sürerek, kelime fakiri hâline gelişimizden yakınıyorlar.
Bu görüşlerin üzerinde biraz kafa yorduğunuz takdirde, uzmanlara hak vermemek elde değil. Çünkü; sadece genç nesil değil, çoğunluğumuz günlük konuşma ve hatta yazışma sisteminde bir kısır döngü içinde gidip geliyoruz. Dünyanın en zengin lisanı olarak lanse edilen (tanıtılan) Fransızca'da bile 25 bin civarında kelime olduğu kaydedilir. Arapça'ya vakıf olanlar bu dilin zengin oluşundan bahseder. Öyle ki dilimize yerleşen birçok Arapça kelimenin Türkçe karşılığı bulunmadığı için, ancak birkaç değişik kelime kullanmak zorunda kalıyoruz. Bizim kuşak Türkçenin yanısıra hem Arapça, hem de Osmanlıca kelimeleri sıkça kullandığı için konuşurken çok rahat anlaşmamız mümkün oluyor.
Her şeye rağmen gençlerin giyim kuşamlarından konuşmalarına, davranışlarından müzik kültürüne, beslenme alışkanlığından gelenek ve göreneklerine, kelime ve marka tercihinden saç sakal traşları ve küpelerine kadar büyük bir yabancı özentisi içinde olduklarını gördükçe, Türk kültürü ve Türkçenin zenginliğinin farkına ne zaman varacaklarını merak ederim. Bazılarımız, "Devir değişti. Türkiye eski Türkiye, gençlik bizim zamanımızdaki gençlik değil" diyeniniz olursa, o zaman oğlunuzun saçı jöleli, kulağı küpeli, kot pantolonunun orası burası yırtık, paçasının yarısı postalın içinde yarısı dışında, yanınızda bacaklarını uzatıp yatmasından, gömleğinin yarısı pantolonunun dışında, gravatı yulardan farksız, kaşına-diline halka taktırmış, göbeği bir karış dışarıda, konuşurken "Çav", kafeye uğrayınca "Takıldım", babasına "Moruk", annesine "Kocakarı" demesinden, her gün sokaklarda otomobilinizle gezip tozarak, verdiğiniz harçlıkla aylak yaşamasından, oğlunuzdan farkı olmayan kızınızın da yemek bir yana, kahve pişirmeyi bile bilmeyişinden şikâyet etmeye hakkınız olamaz.
Bir süre önce vefat eden Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun kemâl sahibi eski başkanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre'nin vefat haberini yurtdışında alan bir dostunun duygularını yansıtan satırları okuyunca, ifade zenginliği karşısında nasıl lisan fakiri oluşumuzu daha iyi anlayıp, eski ve yeni genç kuşağı kıyaslama imkânını bulabileceksiniz. Herhalde, nesli tükenmekte olan "İstanbul efendisi" dedikleri böylesi olsa gerek:
"Gurbette dostların üfûlünü duymak, insana büyük hüzün veriyor. Prof. Dr. Özemre Hoca'yı yarım asır önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslâmî Araştırmalar Enstitüsü'ne Muhammed Hamidullah hocamızı ziyarete gelip giderken tanımıştım. Bu enstitü, Hamidullah Hoca'nın Paris'ten gelerek araştırma yaparak dersler verdiği, entelektüel Müslümanların canı gönülden takip ettikleri âdeta bir akademi gibi idi. Fen Fakültesi öğretim üyesi olan Özemre Hoca, sûreti ve sîreti güzel, nurlu birisi idi. (Herhalde, Bâkî'nin 'Bâtıl hemişe bâtıl-ü merdutdur velî/Müşkil budur ki sûret-i hakdan zuhur ede' mısralarının tam yeridir).
Bir ara Ankara'da kendisine ziyaret ettiğimde, ta sekreteryasına kadar gelip karşılaması, beni çok mütehassis etmişti. Bir süre önce TV'de ak sakallı pir-i fânî olarak mülâkatını seyrettim. Ali Üsküdarlıdan, İstanbul huffazının değişik kıraat tarzlarından, tasavvuftan ve teorik fiziğin tasavvufla buluştuğu noktalardan bahsedince, bir e-mail gönderdim. Cevap beklerken vefatını duymak insana hicran hissi veriyor. 30 yıla yakın müddettir onu görmemiştim. Önceki matruş (Sakalsız) hâli kaybolmuş, genç yıllarındaki hâlden kemâle bürünmüştü.
Fizikle ve tabiî ilimlerle mâneviyatı ve ruhaniyeti birleştiren, eşine ve benzerine az rastlanan bir âlim idi. Umarım ve dua ederim ki; şüheda zümresine lâhik (ilâve edilen) olmuştur. Evliya zümresindedir. Bu tip dostların irtihalleri (vefatı) insanı acaba orada ne güzellikler bekliyor, ümidini de veriyor. Allah, İstanbul efendisi Özemre Hocamıza rahmet eylesin, Rasûlullah'ın sohbetlerinde bulunmasını niyaz ederim."
Böylesi dil zenginliği az bulunur. Yıllar önce bu zenginlikten eser kalmamaya başlayınca duvarlara "Vatandaş! Türkçe konuş" yazılı afişler asılmış, gazete ve dergilerde bu cümle slogan hâline gelmişti. Yeterli tedbir alınmayıp, okullarda edebiyat derslerinden haz duyulmaz hâle gelince içinde bulunduğumuz duruma geldik. Bu gidişle geleceğin ne olacağını tahmin etmek zor değil. Ataların, geçmişini unutanın geleceğinin olmayacağını boşuna söylemediğini hatırdan çıkarmamak gerekir.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.